13 Kasım 2008 Perşembe

hacıllı dikenli arasını yürüdük, bana mısın demedik

hanımla ikimiz büyük bir projenin niyetine girdik: ağrı dağı'nda kış geçişi. çok zor bir etkinlik olacak. türkiye'nin en yüksek dağı. en yüksek dağının kuzey yüzünün tırmanışı. kuzey yüzünün kış tırmanışı. kuzey yüzünün kış tırmanışı boyunca kamp yükünün taşınması ve güney yüzünden aşağı inilmesi. öyle böyle değil, çok sağlam bir uğraşı gerektirecek.

ama biz tatlı su dağcılarının işi belli olmaz. son dakikaya kadar her an cayabiliriz. insan tatlı su dağcısı olunca caymak için aklına bir sürü bahane geliyor: çadırımın fermuarı koptu, kafa lambamın pili bitti, ayakkabımın bağcığı çözüldü...

yine de cayacağımız güne kadar hazırlıkları sürdüreceğiz. spor salonuna yazıldık, etkinlik toplantısında hazırlık tırmanışlarını belirledik, yapacağımız diğer hazırlıkları gözden geçirdik, saatleri ayarladık filan.

22-23 kasım hafta sonu, aladağlar'da yapacağımız hazırlık tırmanışına hazırlanmak için yapacağımız yürüyüşe hazırlanmak için iki gün salonda terledik. sonra hazırlık tırmanışına hazırlık yürüyüşü hazırlıkları yaptık: ekip, rota, yiyecek ve içecekler...

biz en büyük zorluğu genellikle rota seçiminde yaşarız. insan pazar günü keyifli keyifli yürümek istiyor. bildiğimiz, kolay ve ucuz ulaşabileceğimiz bir yer olmalı. uzun saatler araç içinde yolculuk yapıp sonrasında kısa bir yürüyüş yapmak ya da kaybolup pazartesi sabahına kadar yürümek ve yine de bir yere ulaşamamış olmak istemiyoruz. kaybolmaktan korktuğumuz yok ama kaybolmak da istemiyor insan işte. neyse ki pazar günü için seçtiğimiz hacıllı ve delikli köyleri arasındaki bölgede bize yol gösterecek arkadaşlarım, daha önce burada dillere destan bir biçimde kaybolmuştu ve yolu yeniden bulana kadar geçen süreçte yöreyi iyice öğrenmişlerdi. yani öyle olmasını umuyorduk hepimiz.

hazırlıklar başladı. tüm ekip ulaşım için motosiklet kullanacak, kahvaltıyı da yolda birlikte yapacağız. yönümüz şile. yol üzerindeki gözlemecilerde buluşma kararı aldık. benim hanımın rahatsızlığı on gündür geçmediği için biz son anda motorla gitmekten vazgeçtik. yürüyüş sonrası terli olur ve motosiklete binersek iyice kötüleşir diye düşündük. sağlık durumumuzu hazırlık tırmanışı öncesi riske edemezdik. ama pazar günü hava insanı üşütmeyecek kadar güzeldi. arabanın içinden, yata yata gözlemecilere doğru yol alan motosikletleri gördükçe içim gitti.

hanımla biz şile yolu üzerinde hep aynı gözlemecide duruyoruz: büşra gözlemecisi. orada bahar adında, ilköğretim okulu çağlarında bir kız var. gördüğüm en şirin çalışanlardan biri. sekiz kişi sipariş verdik, hepsini aklında tuttu ve doğru olarak getirdi. aklını karıştırmak için yaptığımız küçük şakalara gülüp geçti, 'nasıl olsa başaramayacaksınız' edaları fırlattı bize.

kahvaltı sonrası yine düşüldü yola. ovacık- osmanköy kavşağına kadar şile yolu, sonrasında virajlı köy yolları, teke ve hacıllı. bu köy yollarında motosiklet kullanmanın keyfini size sonra anlatacağım. ama ben araba içinde her virajda yavaşlayıp ıkına sıkına ilerlemeye çalışırken motorcu arkadaşların virajlarda yatarak nasıl ilerlediğini görmenizi isterdim. epey bir fark attılar bizim arabaya. köyün girişindeki gevşek mıcırda da onlar epey terlemişler, biz çok rahattık.

köy kahvehanesinde içilen demli çaylardan sonra yürüyüşümüz başladı. yolu bilenler 'dikenli köyüne üç saatte gider, bir çay içer, üç saatte de döneriz' diye öngörmüşlerdi. hava kararmadan dönüşe geçmek için bu plan uygundu. buna karşılık hesapta bir hata vardı: yürüyüşte bulunan herkes düzenli spor yapan kişiler olduğundan tempo oldukça yüksekti. fazla engebeli olmayan yörede hızla ilerleyen grubumuz iki saat bile olmadan dikenli köyüne ulaştı. her zamanki gibi en arkadan ben ulaştım. grupta ayağı yeni alçıdan çıkmış bir bayan arkadaşımız vardı, o bile benden önce vardı. yürüyüş sırasında da ayağının durumuna karşın iki lakırdı edelim falan diye yanıma geliyordu ama ne mümkün. nefesimi ayarlayamıyorum ki. iki kelam edip susuyorum. inşallah onunla konuşmak istemediğimi, konuyu kapatmaya çalıştığımı düşünmemiştir. nereden bilsin benim tıknefes olduğumu...

bu yürüyüşlerin en sevdiğim yanı spor yapıp enerji harcamış olmanın verdiği huzurla kalori hesabına girmeden yemek yemek. tıka basa yiyorum tahmin edeceğiniz üzere. köy kahvesine yaklaştıkça yiyeceklerimi düşlemek bile heyecanlandırıyordu beni, hızlanmama yardımcı oluyordu. ama hanımla yiyeceklerimiz hakkında konuşurken, aldıklarımızın tümünü arabada bıraktığımız ortaya çıktı. ben hanımın yiyecekleri çantaya yerleştirdiğini düşünüyordum. o da benim yerleştirdiğimi sanmış. üzüntü ve muz kabuğu... neyse ki yanımızda dostlarımız var, bir de bisküvi.

dikenli köy kahvesinde soba başında, taze demlenmiş çaylarla elde olanları katık ettik. yapılabilecek yeni etkinlikler, planlar ve programlar üzerine yol boyu yaptığımız konuşmalar çay eşliğinde sürüp gitti.

hızlı yol alıyor olmamıza karşın çok da oyalanmadan dönüş yoluna geçtik. yemyeşil vadilere girdik yeniden. gelirken çokça kullandığımız traktör yollarından uzaklaşıp fundalık ve ağaçların arasından dereye doğru yöneldik. bazı kısımlarda göz temasını kaybettiysek de dağılmadan ve kaybolmadan dereye ulaştık, oradan da derme çatma köprüyü geçip tekrar hacıllı'ya döndük. birkaç kişi yörede kaya tırmanışı çalışan arkadaşları görmek için ayrılırken biz hacıllı köy kahvehanesine yorgunluk çaylarımızı içmeye gittik.

varır varmaz ilk yaptığımız terli giysileri arabanın içinde değiştirmek oldu. arabanın içi motosiklet koruması, kask ve giysi doluydu. herkes dönüş için motorlarına binmeye başladığında doktorumuz hala bir yandan ceplerini karıştırıyor, bir yandan da söyleniyordu. motorunun anahtarlarını bulamıyormuş, yürüyüş sırasında cebindeymiş, dikenli köy kahvesinde de bir ara eline alıp oynamışmış. dönüş yolunda düşürdüyse yandı. bulamazsa motoru yürütmeye olanak yok. doktoru alıp arabayla götürsek bile motoru almak için yine buraya gelmesi gerekecek. bir sürü uğraşı. güzel bir pazar gününü kabusa çevirecek olaylar listesinde ilk sıralarda yer almaya aday bir olay yaşanıyor, anlayacağınız. anahtar kaybetme konusunda epey tahsilli olduğumdan kendi yaşadıklarım bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden.

doktor tüm ceplerini üçüncü ve çantasını da ikinci kez aramaya giriştiği sırada benim hanımın aklına dikenli köy kahvesini aramak geldi. en son orada görülmüştü anahtarlar, orada kalmış olabilirdi. hacıllı köyü'nün muhtarından dikenli köyü muhtarının telefonunu bulduk, derdimizi anlattık. muhtar kahveye gidip bize durumu haber edene kadar zaman akmak bilmedi. neyse ki haberler iyiydi, anahtarlar kahvehanecideydi. masanın üzerindeki tepsinin altında kalmış anahtarlar, kalkarken görmemişiz.

yaptığımız rahat yürüyüşte enerjilerini tüketememiş ve daha fazla adrenalin arayıp duran üç motorcu arkadaş hemen motosikletlerine atlayıp alacakaranlıkta dikenli köyü'ne doğru sürdüler demir atlarını... biz mi? biz tatlı su motorcusu olduğumuzdan kahvede sobanın yanına oturup muhabbet ettik, gelsin çaylar, gitsin bisküviler. motosikletli arkadaşların dikenli'ye ulaşmak için kullanmak zorunda oldukları yolu haritada görmenizi isterdim. bizim toplamda üç saatte yürüyerek gidip döndüğümüz, nereden baksanız on kilometre kadar olan yolu arkadaşlar bir buçuk saatte ancak alabildiler. döndüklerinde yetmiş kilometre yol yapmışlardı. ne macera... gündüz yürüdüğümüz yolu yeniden yürüsek daha mı iyiydi ne? anahtarları getiren arkadaşlara kahvede ısınmaları için çay ısmarladıktan sonra dönüşe geçtik.

bahardan kalma, güzel bir gündü. hazırlık tırmanışına hazırlık için güzel bir yürüyüş yaptık. dönüş yolunda motosikletliler karanlıkla gelen soğuktan donarken biz arabanın klimasını çalıştırıp radyomuzu açtık. bir yandan fenerbahçe'nin galatasaray'ı 4-1 yendiği maç hakkında konuşurken bir yandan da doktorun bu gece nasıl uyuyacağını konuştuk: acaba anahtarları bulduğu için rahat mı uyurdu, yoksa dağınıklığı nedeniyle kendisine kızıp huzursuz bir uyku mu uyurdu. umarım huzurlu uyumuştur çünkü herkes çok güzel bir gün geçirdiği için keyifliydi dönüş yolunda.

ama benim kafamda hala soru işaretleri var. acaba hazırlık tırmanışına hazır mıyım?

(fotoğraflar için çekenlere teşekkür ederim. makinem olmadığından yine görüntü alamadım.)

1 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.