17 Ekim 2008 Cuma

tatlı su gezgini paris’in notre dame’ında

bir malzeme dağcısı olarak "au vieux campeur"de harcamak için ayırdığım para bittiğinde rahatladım. işte belki de o dakikadan sonra paris'te olduğumun ayırdına vardım. çünkü o an malzeme dağcılığındaki ünlü bir zirveden inip yeniden bir tatlı su gezgini olduğum andır. au vieux campeur'ün konumu nedeniyle paris'te ilk nereyi gezeceğimi düşünmeme gerek de yoktu, kader benim yerime belirlemişti: notre dame.

önünden geçmiş olmamıza karşın bir malzeme dağcısı olarak hiç bakmadığımız yapıya, tatlı su gezgini olarak geri dönüp alıcı gözle bakınca ilk gördüğümüz giriş kapıları ve kuleler oldu. sen nehri üzerindeki bir adada bulunan ve köprülerle ulaşılan yapının bu yüzü (batı tarafı) heykellerle donanmıştı. ama az buz değil sayısız heykelden bahsediyorum burada. bir yerlerden de kulağıma yapının başlangıcı ile bitişi arasında neredeyse iki yüz yıllık bir süre olduğu çalınmıştı. yapının batı yüzünü görünce neden bu kadar uzun sürdüğünü anlamış oldum.

önce yapının dış cephesini incelemeye başladık. sen nehri'nin kenarında bulunan yapının çevresinde bir tur attık. kapıların bulunduğu, yapının batı tarafı oldukça kalabalıktı. bu kısımda beton bir meydan bulunuyordu, oysa yapının doğusunda yemyeşil bir park vardı ve burası bomboştu. yapının bu tarafından bakıldığında görüntü de apayrı ve benim görüşüme göre daha bir görkemli idi. gotik mimari akımının etkisi altında yapılan yapının yüksek duvarlarını desteklemek için bu kısımda payandalar bulunmaktaydı. bazı mimarlar bu destekler için "yapıya bitmemiş görüntüsü veriyor, çevresinde inşaat iskeleleri varmış gibi görünüyor..." diyorlarmış. ne gam! bana yapıyı çok daha görkemli gösteriyorlarmış gibi geldi. hatta bilimkurgu işi yapanların genelde gotik mimariden, özelde de bu ve bunun gibi desteklerden çokça etkilendiklerini düşünmeden edemiyorum. aradaki görsel bağlantı bence çok açık. bu zorunlu mimari ögelerin görünümü günümüzü değiştirmeyi sürdürüyor kanımca.

yapının bahçenin olduğu doğu tarafı hariç üç tarafında yuvarlak biçimli, vitraylarla süslenmiş pencereler var. bu pencereler hem içten, hem de dıştan çok güzel görünüyor ve yapıya bambaşka bir hava katıyor. ama bu pencereler pek işlevsel değil yazık ki. pencereler içeriyi aydınlatmaktan çok içeriyi 'renklendirmeye' yarıyor gibi. "gül penceresi" denen bu pencereler içeriden bakınca tek bir gülden çok çiçek bahçesine benziyor.

tanrıya kulluk amacıyla yapılan bir binaya ne amaçla şeytan heykeli koyduklarına ilişkin en ufak bir fikrim yok ama yapının en ilginç detaylarından birisi "chimere" denen şeytan heykelleri ve kabartmaları. yapının ön tarafında bulunan iki kuleyi birbirine bağlayan galeriye çıkıldığında bu son derece ilginç heykelleri görmek mümkün olabiliyormuş. ama bunu iş işten geçtikten sonra öğrendim. oradayken yukarı çıkmaya izin olduğunu bilmiyordum. üzüntü ve muz kabuğu...

notre dame'ın çevresindeki turumuzu bitirip sıra içeriye girmeye gelince önce uzun uzun, yan yana duran üç kapıyı ve kapı kemerlerindeki heykelleri inceledik. üç kapı, üç katlı yapı... acaba bu üçlemelerin hristiyanlıktaki 'üçlü tanrı inanışı' ile bir bağlantısı var mı? üç kapının kemerlerinde de sayısız heykel bulunuyor. meryem ana kapısı, son hüküm kapısı ve meryem ana'nın annesi azize anne kapısı olarak adlandırılan kapılardaki heykellerle bazı kutsal öyküler anlatılıyormuş ama ben bakınca pek de birşey anlayamadım. öyküler çok açık betimlenmemiş. ben bakınca sıra sıra kabartma ve heykeller gördüm. cahillik işte...

notre dame, günümüzde de paris başpiskoposuna ev sahipliği yapıyormuş. bunu içeri girince anladık çünkü içeride rahibeler dua ediyorlardı. (ama mevlevi dervişlerin her yerde semah dönmesi gibi bu da bir gösteri miydi acaba?) içeride çok sayıda tapınma köşesi ve kutsal yapıt var. ama hristiyanlığa ilişkin bu kutsal yapıtlar bizde bir çağrışım yapmadığı için ben içeride daha çok "acaba quasimodo'yu görebilir miyim?" edasıyla dolaştım. o edayla dolaşmak nasıl mı oluyor? söyleyeyim: gözünüz kutsal heykellerden ziyade üst katlardaki yürüyüş yerlerinde, tavana doğru bakar durumda, çan kulesinin nerede olduğunu anlamaya çalışır bir biçimde dolaşıyorsunuz. ama benim bu önemli araştırmam çevreden gelen "nereye bakıyorsun sen öyle aval aval?" sorusuyla sona erdi. dikkat edin size de olmasın. hani quasimodo zangoç (çan sorumlusu) ya, kesin yukarılardadır diye ben konuyu düşündüydüm. her neyse, zaten çan da ön taraftaki kulelerden birisinde bulunuyor. içeriden göründüğü falan yok. hiç hayatımda adı "emanuelle" olan bir çan görmediydim. onu araştırıyordum. ne aval aval dolaşması...

1163 yılında yapımına başlanan bu görkemli katedralin halen kullanılabilir durumda olması bana yapının görünüşü kadar etkileyici geldi. ama öğrendim ki parisliler 19. yüzyılda bir ara notre dame katedralini çirkin bulduklarından yıkmaya karar vermişler. bunun üzerine victor hugo parislilerin ve tüm dünyanın dikkatini notre dame'a çekebilmek için "notre dame de paris" (paris'in notre dame'ı) adlı yapıtını yazmış. böylelikle katedral yıkılmaktan kurtulup restore edilmiş ve bugün gördüğümüz halini almış. bunu duyunca şöyle oturaklı bir "pes!" demek geldi içimden. parislilerin gözümdeki imajı çok sarsıldı, çok... (acaba bizim sanatçılar da hasankeyf'i, allainoi'u ya da diğer tarih varlıklarımızı korumak için böyle sanat eserleri yaratsalar etkili olur muydu? eminim olurdu.)

paris'in iki ünlü caddesi, saint michel ve saint germain, notre dame katedraline çok yakın. biz "au vieux campeur"ü ararken buraları da –kazara- gezmiştik. bu yörede yapılması önerilen şeylerden geriye yalnız 'bir kahvehanede oturup katedral manzarasına karşı kahve içmek' kalmıştı. onu da kendimize özgü bir yöntemle yaptık: bize paris'te yapılacaklara ilişkin liste yapan, bir süre paris'te yaşamış arkadaşımız 'kahve için, mus chocola yiyin' demiş. biz 'mus'un önce bir sokak adı olduğunu, sonra da bir pastane adı olduğunu sanarak arayıp durduk. meğersem "chocolate au mousse" diye bir tatlıdan bahsediyormuş. boş yere fransızları sorularımızla rahatsız edip duruyormuşuz. tatlı su gezginliği de zor iş valla...

(birinci resim notre dame'ın batı yüzünde bulunan kuleleri, ikinci resim batı tarafındaki giriş kapılarından birisi, üçüncü resim batı gül penceresi ve paris'in bakiresi heykeli, dördüncü resim internette bulduğum bir chimere fotoğrafı, beşinci resim katedralin içi, altıncı resim katedralin doğu tarafı ve destekler, son resim ise güney gül penceresinin içeriden görünümü. daha fazla resim için

http://picasaweb.google.com/ozgurkayacik/NotreDamKatedrali#)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

-Ben şahsi adıma konuşuyorum
çok güzel veharika daha güzel ilgi çekici resimler koyulabilir.parise çok geldim eyfel kulesinin resmini koyabilirsiniz paris çok güzel resimlerin arasına cumhurbaşkanının
resimleri konulabilir

saygılarımla