özellikle yoğun bir biçimde hazırlıklarla uğraştığım türkiye’deki son
haftada o kadar heyecanlıydım ki sanıyorum ancak üniversite sınavı öncesi ile
karşılaştırabilirim. neyse ki meltem’in istanbul’a gelişiyle biraz sakinledim. işte
bu da tırmanış partnerinin yakın bir insan olmasının avantajı.
22 temmuz sabahı saat 06.00’da diana’nın ev pansiyonunda uyandığımızda
da hafif bir heyecan vardı üzerimde. bu dakikadan sonra her adım zirveye ulaşmak
için...
07.10’da yılmaz bizi aldı ve kahvaltı için işçi yemekhanesine götürdü.
saat 08.00’e kadar birlikte kahvaltı ettik, sonra oradakiler ile helalleşip
yola düştük.
![]() |
meltem günün tek molasında |
önce çantalarımızı atlara yükledik. hızlı ve hatasız bir yürüyüşe
ihtiyacımız olduğundan at efendisini takip ederek dağ evine kadar gitmeyi
umuyorduk. ancak at efendisi, at sırtında yolculuk ettiğinden ve
atlar da bize göre daha tempolu yürüyor olduğundan birlikte yürümek mümkün
olmayacaktı. at efendisi ile buzul dilinin orada buluşmak üzere sözleşip
kamyonet ile kilisenin oraya çıktık. 2007 yılında, yaklaşık 1600 metre
yükseklikteki köyden 2170 metre yükseklikteki kiliseye kadar olan etabı da yaklaşık
1 saat 45 dakikada yürümüştük. ama bu sefer hızlı olmalıydık, zira yolumuz
uzun.
önceki gecenin huysuzluğu, gökyüzüne hala hâkimdi. denemeyi ertelemeyi
düşündürtecek kadar sıkıntılı bir hava vardı ama programı bozmayı da hiç
istemiyorduk. saat 08.45’te tsminda sameba kilisesi’nin oradan içinde yalnızca
su, yiyecek ve fotoğraf makinesi bulunan çantalar ile yürümeye başladık.
bir pazar sabahı olması ve buranın en iyi mevsimi olması nedeniyle
patikalar insanın kaybolamayacağı kadar kalabalıktı. gerçi biz patikanın
girişini pek tercih edilmeyen, biraz farklı bir yoldan yapmışız ama yolu
doğrultmamız çok zor olmadı.
![]() |
meltem buzulun üzerinde (arkada başka bir ekip) |
tırmanış sırasında heyecanımı biraz olsun bastırmak ve yurt dışında
tırmanış yapıyor olmanın baskısını üzerimden atabilmek için türkiye’de bir
zirveyi deniyormuşum gibi kendimi kandırmaya çalıştım. “çıkışın kiliseden dağ
evine kadar olan bölümü türkiye’de hangi tırmanış ile benziyor olabilir?” diye
düşündüm ve yürüdüğümüz yerlerde patika bulunması, zorluğun benzer olması ve
yüksekliklerin birbirine çok yakın olması nedeniyle bunun bir “emler tırmanışı” olduğuna kanaat
getirdim. (dağ evinin yüksekliği 3653 m, emler’inki 3724 m.) bu nedenle yol
boyunca hiç dağcılık yapmamış insanların bile emler’i çok rahatlıkla bir günde
çıkıp sokullupınar’a dönebildiklerini, son antrenman tırmanışında emler’i
kolayca çıkmış olduğumuzu sürekli kendime telkin ederek moralimi yüksek tutmaya
çalıştım.
![]() |
dev bir buzul çatlağı |
saat 10.45 olduğunda yaklaşık 3150 metre yüksekliğindeki "sabertse geçidi"ne
ulaştık (“bu emler tırmanışı olsaydı burası ‘kapı’ olurdu” diye meltem’le
gülüştük). at efendisi, biz burada turistler ile laflarken, bizi yakaladı. ama
o dinlenirken biz yokuş aşağı, dereye doğru yollandık çünkü önümüzde bugünün en
zorlu bölümü vardı: dere geçişi. buzulun erimesiyle oluşan bu derenin suyu çok
soğuk ve dere yüksek bir debi ile akıyor. bu yüzden suya girmeden taşların
üzerinden sekerek geçmek gerekiyor. saat 11.30 sularında, dereyi geçmeye
çalışan diğer dağcılar ile de yardımlaşarak ve aslında çok da zorlanmadan dereyi geçtik.
ama birkaç saat sonra gelecek olanların bizim kadar kolay geçemeyeceğini de
2007 tırmanışından biliyorduk. 2007 tırmanışında ilk günün sonunda burada, dere kenarında kamp
atmıştık. burada temiz su kaynağı olduğundan, bu sefer de ilk molamızı burada verdik. biz dinlenirken atının üzerinde dereyi hiç zorlanmadan geçen at efendisi buzul dilinin
orada buluşmak üzere yanımızdan geçip yoluna devam etti. biz de 10 dakikalık molanın
ardından yine patikaları takip ederek yarım saatlik bir yürüyüşle buzul diline
ulaştık (bu bir emler tırmanışı olsaydı buzul dili “çelikbuyduran” olacaktı).
![]() |
bethlemi hut dağ evi |
at efendisi buzul dilinin orada bizi bekliyordu. 2007 senesinde olduğu gibi bu sefer de
buzulun üzerinden giden rotayı takip etmeye karar verdik. zira at efendisi de
öyle yapacaktı. bize, el kol hareketleri ile, dağ evinin hizasına kadar buzulun
ortasından yürümemiz gerektiğini ve tam dağ evinin hizasına geldiğimizde dağ evine doğru dönüp dik bir biçimde buzuldan çıkmamız gerektiğini anlatıp kendisi yola düştü. meltem yürüyüş
ayakkabılarının yerine dağ ayakkabılarını giyince zaman kaybetmeden biz de buzulun
üzerine çıktık. 2007 senesinde buzula girmeden krampon bağlamış ve ipe
girmiştik ama bu sefer hızlı olmak için bunu yapmadık, buraya kadar nasıl
geldiysek aynen öyle, elde baton devam ettik.
![]() |
ranza |
saat 13.40 civarlarında buzulun en tehlikeli bölümü olan ve dev buzul
çatlaklarının olduğu son bölümü de bir buz köprüsünün üzerinden geçip
ayağımızı yeniden kayaya bastık. bir arkadaşımız bu bölümdeki çatlakları “içine
otobüs düşebilecek büyüklükte” diye tanımlamıştı, abartıyor demiştik. 2007
yılında abartmıyor olduğunu gördüğümüzden beri burası tırmanışın ilk gününün en
çok korktuğum bölümüydü. burayı da sorunsuz geçince dağ evine ulaşmak için
geriye yalnızca seksen metrelik dik bir patika kalmıştı ve hiç zaman
kaybetmeden burayı da çıkıp 14.25’te 3653 metre yükseklikteki bethlemi hut dağ evine
ulaştık.
düşündüğümüzün aksine dağcılar genellikle, çadır başına 10 Lari karşılığında
dağ evinin dışında kalmayı tercih etmişlerdi. bu sayede dağ evinde kolayca kişi
başı 20 Lari’ye iki kişilik yer bulduk (2007 yılında kişi başı 15 Lari ödemiştik ama sezon sonu olduğu için ve türk olduğumuzdan bize indirim yapmışlardı). gürcü rehber georg ve alman müşterisi
mike’ın üst katına yerleştik ve hemen yemek işlerine giriştik. 2007 yılından
beri dağ evinin odaları hiç değişmemişti. bununla birlikte mutfak biraz daha
düzeltilmiş, mutfağa su getirilmiş ve dağ evinin dışına da tuvalet barakası
inşa edilmişti.
![]() |
dağ evinden buzulun yürüdüğümüz bölümünün görünümü |
günün kalanını dinlenerek, yemek yiyerek ve hazırlık yaparak geçirdik. günün
kalanında o kadar mutluydum ki... buraya kadar olan bölümdeki performansımız
benim açımdan çok sevindiriciydi. akşam resmen içim içime sığmıyor, çocuklar
gibi neşe ile gülüp eğleniyordum. emler’in zirvesine sokullu’dan yüksüz olarak çıkmak
ne kadar sevindirici olabilir ki diyeceksiniz, ama 2007 senesinde dağ evine
çıkasıya kadar bile ne kadar zorlandığımı, dağ evine ulaşasıya kadar bile ne
çok zaman ve efor harcadığımı çok net hatırlıyordum. yapmış olduğum onca antrenmanın boşa gitmemiş olmasına seviniyor ve zirve için de umutlanıyordum. 8 saat olarak hesapladığım
tırmanışı 5 saat 40 dakikada bitirmiş, bolca dinlenme zamanı kazanmıştık.
özellikle de meltem’in, tek bir tırmanış hariç neredeyse hiç antrenman yapmamış
olmasına karşın hiç zorlanmadan ve benimle aynı tempoda dağ evine kadar gelmiş
olması inanılmaz geliyor, beni çok mutlu ediyordu. ama sonuçta (buzul geçişini saymazsak) emler zirve’ye
ulaşacak kadar tırmanmıştık. daha önümüzde ağrı zirveye kadar yükselmemizi
gerektirecek bir tırmanış vardı.
tüm hazırlıklarımızı tamamlayıp 21.10’da yattık. 2007 eylül’ünde geldiğimizde hava çok soğuk olduğundan jeneratör çalışmamış, kafa lambaları ve mum ile idare etmiştik. bu sefer hava kararınca elektrikler yandı ve gece 22.00’ye kadar da yanmaya devam etti. (gece 02.00 ile 04.00 arasında da zirveyi deneyeceklerin hazırlanması için yine jeneratör çalıştırıldı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder