13 Eylül 2010 Pazartesi

abant izzet baysal üniversitesi- 3

bayramın üçüncü günü de geride kaldı. yarın referandum nedeniyle sabah erkenden geri döneceğiz. buraya kadar gelmişken bolu’nun bütün ünlü yerlerini görelim istiyordum, ama elifçiğim her gün bir yerlere gitmekten yorgun düştü. eskiden dışarı çıkınca ve arabaya binince uyurdu. artık uyumuyor ve yorgunluk onu huysuz yapıyor. bu yüzden programı hafiflettik: göynük ve mudurnu’yu aynı günde görmek yerine öğlene kadar evde elif’i uyuttuk ve öğleden sonra mudurnu’ya gittik. (buna rağmen dönüş yolculuğunda epey huysuzlandı ve eve gelir gelmez bayıldı. şimdi yedi aylık olmasına karşın daha uzun etkinliklere hazır değil.)

mudurnu’ya giden birden çok yol var, biz en düzgün olanını seçtik: abant üzerinden değil bolu tarafından gittik. yol yaklaşık 40 kilometre ve oldukça virajlı. bazı bölümlerde yol çalışması olmasına karşın genellikle asfalt bir yol. bana polonezköy yolunu anımsattı: bol yeşillik ve bol viraj. tam motosiklet parkuru.

gelir gelmez mudurnu’nun girişindeki ‘yarışkaşı’ restoranda yemek yedik. yöreye özgü oğmaç çorbası ve abant kebabı söyledik, yanında çoban salata ve süzme yoğurt yedik. (dört kişi 78 TL ödedik.)

mudurnu düşündüğümüzden daha küçükmüş. ama düşündüğümüzden de daha sakindi (bolu’nun geneli gibi). safranbolu gibi turistik bir yer durumuna gelmemiş daha, bu da evlerin arasında sakin sakin gezmemize olanak tanıdı. bu el değmemişlik meltem’i hemen kendisine aşık etti. safranbolu eski şehir ve yeni şehir diye ayrılmış durumda, mudurnu’da ise yalnızca eski şehir var ve arada bazı yeni evler var. ama bütün mudurnu o kadar. evlerin bir bölümü çok bakımsız kalmış, bir bölümü ise restore ediliyor. restore edilmiş olanlarsa kesinlikle safranbolu’dakiler kadar güzel. tek sıkıntı her yerde elektrik telleri ve uydu antenleri olması, temiz bir fotoğraf çekmek çok zor. mudurnu’nun toplam büyüklüğü ancak cumalıkızık kadar (cumalıkızık da zaten polonezköy kadar filan. hepsi küçük yani. her neyse işte yani...). mudurnu’nun dar sokakları da bana cumalıkızık’ı hatırlattı. buna karşılık cumalıkızık’taki evleri rengarenk boyama geleneği burada yok. mudurnu’da tüm evler beyaz boyalı ve kahverengi çerçeveli...

mudurnu’nun en ilginç yeri mudurnu’nun hemen her yerinden görünen saat kulesi. tam kasaba merkezinde yıldırım beyazıt camisi ile kanuni sultan süleyman camisi bulunuyor. tam bu camilerin arasında da yıldırım beyazıt zamanında yapılmış, restorasyon görmüş ve halen kullanılan bir hamam var.

mudurnu’yu bir dere ikiye bölüyor ve çok sayıda köprü birbirine bağlıyor. en güzel evler, amasya’da da olduğu gibi, dere kenarında konumlanmış durumda.

kurti ile bir yeri gezmenin en güzel yanı sürekli yorum ve eleştiri üretiyor olmasıdır. biz de dere kenarında bulunan çay bahçesinde mudurnu’yu nasıl güzelleştireceğimizi uzun uzun tartıştık. çay bahçesinde bir saat kadar zaman geçirdikten sonra geri dönüşe geçtik. (bugün akşam türkiye-sırbistan dünya basketbol şampiyonası yarı final maçı var, maça yetişmemiz lazım.)

bolu gezimiz burada bitti. yedigöller, göynük, bolu müzesi gibi yerleri göremedik. ama bu da yeniden gelmek için vesile olsun. ama bu sefer motorla inşallah...

Hiç yorum yok: