15 Ağustos 2012 Çarşamba

gürcistan – 3 / stepansminda – bethlemi hut


özellikle yoğun bir biçimde hazırlıklarla uğraştığım türkiye’deki son haftada o kadar heyecanlıydım ki sanıyorum ancak üniversite sınavı öncesi ile karşılaştırabilirim. neyse ki meltem’in istanbul’a gelişiyle biraz sakinledim. işte bu da tırmanış partnerinin yakın bir insan olmasının avantajı.

22 temmuz sabahı saat 06.00’da diana’nın ev pansiyonunda uyandığımızda da hafif bir heyecan vardı üzerimde. bu dakikadan sonra her adım zirveye ulaşmak için...

07.10’da yılmaz bizi aldı ve kahvaltı için işçi yemekhanesine götürdü. saat 08.00’e kadar birlikte kahvaltı ettik, sonra oradakiler ile helalleşip yola düştük.
meltem günün tek molasında

önce çantalarımızı atlara yükledik. hızlı ve hatasız bir yürüyüşe ihtiyacımız olduğundan at efendisini takip ederek dağ evine kadar gitmeyi umuyorduk. ancak at efendisi, at sırtında yolculuk ettiğinden ve atlar da bize göre daha tempolu yürüyor olduğundan birlikte yürümek mümkün olmayacaktı. at efendisi ile buzul dilinin orada buluşmak üzere sözleşip kamyonet ile kilisenin oraya çıktık. 2007 yılında, yaklaşık 1600 metre yükseklikteki köyden 2170 metre yükseklikteki kiliseye kadar olan etabı da yaklaşık 1 saat 45 dakikada yürümüştük. ama bu sefer hızlı olmalıydık, zira yolumuz uzun.

önceki gecenin huysuzluğu, gökyüzüne hala hâkimdi. denemeyi ertelemeyi düşündürtecek kadar sıkıntılı bir hava vardı ama programı bozmayı da hiç istemiyorduk. saat 08.45’te tsminda sameba kilisesi’nin oradan içinde yalnızca su, yiyecek ve fotoğraf makinesi bulunan çantalar ile yürümeye başladık.

bir pazar sabahı olması ve buranın en iyi mevsimi olması nedeniyle patikalar insanın kaybolamayacağı kadar kalabalıktı. gerçi biz patikanın girişini pek tercih edilmeyen, biraz farklı bir yoldan yapmışız ama yolu doğrultmamız çok zor olmadı.
meltem buzulun üzerinde (arkada başka bir ekip)

tırmanış sırasında heyecanımı biraz olsun bastırmak ve yurt dışında tırmanış yapıyor olmanın baskısını üzerimden atabilmek için türkiye’de bir zirveyi deniyormuşum gibi kendimi kandırmaya çalıştım. “çıkışın kiliseden dağ evine kadar olan bölümü türkiye’de hangi tırmanış ile benziyor olabilir?” diye düşündüm ve yürüdüğümüz yerlerde patika bulunması, zorluğun benzer olması ve yüksekliklerin birbirine çok yakın olması nedeniyle bunun bir “emler tırmanışı” olduğuna kanaat getirdim. (dağ evinin yüksekliği 3653 m, emler’inki 3724 m.) bu nedenle yol boyunca hiç dağcılık yapmamış insanların bile emler’i çok rahatlıkla bir günde çıkıp sokullupınar’a dönebildiklerini, son antrenman tırmanışında emler’i kolayca çıkmış olduğumuzu sürekli kendime telkin ederek moralimi yüksek tutmaya çalıştım.
dev bir buzul çatlağı

saat 10.45 olduğunda yaklaşık 3150 metre yüksekliğindeki "sabertse geçidi"ne ulaştık (“bu emler tırmanışı olsaydı burası ‘kapı’ olurdu” diye meltem’le gülüştük). at efendisi, biz burada turistler ile laflarken, bizi yakaladı. ama o dinlenirken biz yokuş aşağı, dereye doğru yollandık çünkü önümüzde bugünün en zorlu bölümü vardı: dere geçişi. buzulun erimesiyle oluşan bu derenin suyu çok soğuk ve dere yüksek bir debi ile akıyor. bu yüzden suya girmeden taşların üzerinden sekerek geçmek gerekiyor. saat 11.30 sularında, dereyi geçmeye çalışan diğer dağcılar ile de yardımlaşarak ve aslında çok da zorlanmadan dereyi geçtik. ama birkaç saat sonra gelecek olanların bizim kadar kolay geçemeyeceğini de 2007 tırmanışından biliyorduk. 2007 tırmanışında ilk günün sonunda burada, dere kenarında kamp atmıştık. burada temiz su kaynağı olduğundan, bu sefer de ilk molamızı burada verdik. biz dinlenirken atının üzerinde dereyi hiç zorlanmadan geçen at efendisi buzul dilinin orada buluşmak üzere yanımızdan geçip yoluna devam etti. biz de 10 dakikalık molanın ardından yine patikaları takip ederek yarım saatlik bir yürüyüşle buzul diline ulaştık (bu bir emler tırmanışı olsaydı buzul dili “çelikbuyduran” olacaktı).
bethlemi hut dağ evi

at efendisi buzul dilinin orada bizi bekliyordu. 2007 senesinde olduğu gibi bu sefer de buzulun üzerinden giden rotayı takip etmeye karar verdik. zira at efendisi de öyle yapacaktı. bize, el kol hareketleri ile, dağ evinin hizasına kadar buzulun ortasından yürümemiz gerektiğini ve tam dağ evinin hizasına geldiğimizde dağ evine doğru dönüp dik bir biçimde buzuldan çıkmamız gerektiğini anlatıp kendisi yola düştü. meltem yürüyüş ayakkabılarının yerine dağ ayakkabılarını giyince zaman kaybetmeden biz de buzulun üzerine çıktık. 2007 senesinde buzula girmeden krampon bağlamış ve ipe girmiştik ama bu sefer hızlı olmak için bunu yapmadık, buraya kadar nasıl geldiysek aynen öyle, elde baton devam ettik.
ranza

saat 13.40 civarlarında buzulun en tehlikeli bölümü olan ve dev buzul çatlaklarının olduğu son bölümü de bir buz köprüsünün üzerinden geçip ayağımızı yeniden kayaya bastık. bir arkadaşımız bu bölümdeki çatlakları “içine otobüs düşebilecek büyüklükte” diye tanımlamıştı, abartıyor demiştik. 2007 yılında abartmıyor olduğunu gördüğümüzden beri burası tırmanışın ilk gününün en çok korktuğum bölümüydü. burayı da sorunsuz geçince dağ evine ulaşmak için geriye yalnızca seksen metrelik dik bir patika kalmıştı ve hiç zaman kaybetmeden burayı da çıkıp 14.25’te 3653 metre yükseklikteki bethlemi hut dağ evine ulaştık.

düşündüğümüzün aksine dağcılar genellikle, çadır başına 10 Lari karşılığında dağ evinin dışında kalmayı tercih etmişlerdi. bu sayede dağ evinde kolayca kişi başı 20 Lari’ye iki kişilik yer bulduk (2007 yılında kişi başı 15 Lari ödemiştik ama sezon sonu olduğu için ve türk olduğumuzdan bize indirim yapmışlardı). gürcü rehber georg ve alman müşterisi mike’ın üst katına yerleştik ve hemen yemek işlerine giriştik. 2007 yılından beri dağ evinin odaları hiç değişmemişti. bununla birlikte mutfak biraz daha düzeltilmiş, mutfağa su getirilmiş ve dağ evinin dışına da tuvalet barakası inşa edilmişti. 
dağ evinden buzulun yürüdüğümüz bölümünün görünümü

günün kalanını dinlenerek, yemek yiyerek ve hazırlık yaparak geçirdik. günün kalanında o kadar mutluydum ki... buraya kadar olan bölümdeki performansımız benim açımdan çok sevindiriciydi. akşam resmen içim içime sığmıyor, çocuklar gibi neşe ile gülüp eğleniyordum. emler’in zirvesine sokullu’dan yüksüz olarak çıkmak ne kadar sevindirici olabilir ki diyeceksiniz, ama 2007 senesinde dağ evine çıkasıya kadar bile ne kadar zorlandığımı, dağ evine ulaşasıya kadar bile ne çok zaman ve efor harcadığımı çok net hatırlıyordum. yapmış olduğum onca antrenmanın boşa gitmemiş olmasına seviniyor ve zirve için de umutlanıyordum. 8 saat olarak hesapladığım tırmanışı 5 saat 40 dakikada bitirmiş, bolca dinlenme zamanı kazanmıştık. özellikle de meltem’in, tek bir tırmanış hariç neredeyse hiç antrenman yapmamış olmasına karşın hiç zorlanmadan ve benimle aynı tempoda dağ evine kadar gelmiş olması inanılmaz geliyor, beni çok mutlu ediyordu. ama sonuçta (buzul geçişini saymazsak) emler zirve’ye ulaşacak kadar tırmanmıştık. daha önümüzde ağrı zirveye kadar yükselmemizi gerektirecek bir tırmanış vardı.

tüm hazırlıklarımızı tamamlayıp 21.10’da yattık. 2007 eylül’ünde geldiğimizde hava çok soğuk olduğundan jeneratör çalışmamış, kafa lambaları ve mum ile idare etmiştik. bu sefer hava kararınca elektrikler yandı ve gece 22.00’ye kadar da yanmaya devam etti. (gece 02.00 ile 04.00 arasında da zirveyi deneyeceklerin hazırlanması için yine jeneratör çalıştırıldı.)


Hiç yorum yok: