22 Ağustos 2012 Çarşamba

gürcistan – 4 / bethlemi hut - plato

bethlemi hut

tırmanışı planlarken epey kararsız kaldım. sürekli plan yapıyor, değiştiriyor, farklı seçenekler üzerinde çalışıyor ve onları da değiştiriyordum. emin olduğum tek şey birinci denemede zirveye ulaşamazsak bir gün dinlenip bir kez daha denemek istediğimdi.

tur şirketlerinin standart programı iki günde dağ evine ulaş, bir gün aklimatizasyon için ortsveri zirvesine çık, sonra da dağ evinden zirveyi dene biçiminde. ama biz bu programı 2007 senesinde denemiştik ve aynı hatayı yinelemek için bir neden göremiyordum. bu sefer daha hızlı ve daha hazırlıklıydık. bu yüzden ‘bir günde dağ evine ulaş, ikinci gün aklimatizasyon, üçüncü gün zirveyi dene, olmazsa bir gün dinlen yine dene’ biçiminde kafamızda bir plan yapmıştık ve tırmanışa ayırdığımız süre bunu yapmaya müsaitti.
kara haç

2007 senesinde dağda bizim dışımızda tek bir ekip vardı: estonyalılar. onlar zirve öncesi platoda kamp atmış ve bize kıyasla zirveye çok daha yakın bir noktaya kadar ulaşmışlardı. buna karşın onlar da aşırı rüzgar yüzünden zirve yapamamıştı. (2007 eylül’ünde öyle bir rüzgar vardı ki ayakta durmakta bile çok zorlanıyorduk. hiç rüzgar esmezken aniden çok şiddetli esiyor ve aniden yine kesiliyordu. tırmanışı bırakıp aşağı erken inmemizde beni bile iki kere yere yıkmayı başaran rüzgarın etkisi büyüktü.) yine de estonyalılar bize göre çok daha başarılı idiler ve bunu da platoya kamp atmış olmalarına bağlıyordum.

gelmeden önce ilk zirve denemesini dağ evinden yapıp ikinci denemeyi platoda kamp atarak yaparız diyorduk. ama dağ evinde tanıştığımız ve bizim dağ evine çıktığımız gün platoya kadar aklimatizasyon ve keşif tırmanışı yapmış olan iki fransız kardeşin anlattıkları bize bu kararımızı değiştirtti. akşam yemeği sırasında fransız kardeşler ile oda arkadaşımız, dağ rehberi georg’un rota hakkında anlattıkları tırmanışa gece karanlığında başlamama kararı almamıza neden oldu.
işte tırmanışın en tehlikeli bölümü

ekipler dağ evinden gece 02.00 gibi çıkıyor ve ekibin hızına bağlı olarak üç ilâ beş saat arasında bir sürede platoya ulaşıyorlardı. dağ evinden çıkan ekipler platoya ulaştıklarında gün ancak ışımaya başlıyor oluyordu. 2007 denememizden, karanlıkta geçilecek yerlerin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyor ve buraları karanlıkta geçmeyi hiç mi hiç istemiyorduk. gelirken gösterdiğimiz göz doldurucu performans da bizi, ilk denemeyi platodan yapma konusunda cesaretlendirdi.

sabah 06.35’te kalktığımızda ben iyi bir uyku uyumuş, biraz olsun dinlenmiştim. gerçi dün akşamki keyif ve neşemden eser kalmamıştı ama kötü de sayılmazdım. meltem ise hiç de iyi bir gece geçirememişti. yatmadan önce birer aspirin almış olmamıza karşın her ikimizde de yüksekliğin etkileri görülmeye başlamıştı. buna karşın planı değiştirmedik. tırmanışın devamında ihtiyaç duymayacağımız malzemeleri dağ evinde bıraktık. toplanma işlerini halledip kahvaltımızı ettikten sonra 08.45 gibi dağ evinden kamp yükümüzle ayrıldık.

dağ evine çıkışı bir emler tırmanışı gibi hayal etmiştik. bugün ise ağrı’da 4200 kampına çıkıyormuşuz gibi olacaktı. aradaki tek fark ağrı’ya göre çok daha kuzeyde olan bu dağda bir yaz tırmanışı için epey bir kar ve buz görecek olmamızdı.

09.30 sularında beyaz haça ve bundan 15 dakika sonra da siyah haça ulaştık. bu bölümü 2007 tırmanışında iki kez geçmiştik. ama bu sefer bariz bir biçimde yol daha belirgindi. her yanda taş babalar vardı, kaybolmak neredeyse imkansızdı. 2007 tırmanışında bize rota konusunda yardımcı olan dağ evi bekçisi levani siyah haçtan sonra buzula girmemizi ve buzulun ortasından, çatlaklara dikkat ederek platoya kadar ilerlememizi söylemişti. okuduğumuz raporlar da bunu teyid ediyordu. oysa şu anda patikalar ve işaretler bizi dağa doğru götürüyordu. fransız kardeşler tırmanışın platoya kadar olan bölümünün en tehlikeli yerinin burası olduğunu söylemişti. burasını hızlı geçebilmek için siyah haçın orada beş dakika kadar dinlendik.

siyah haçtan sonraki bölümde iki büyük tehlike var: birincisi dağdan düşen taşlar. bize, saat 09.00’dan itibaren burada çok ciddi taş düşmeleri yaşandığı söylenmişti ve bizim saatimiz de 10.00’a yaklaşıyordu. rehberli turlar burayı olabildiğince erken, karanlıkta geçiyorlarmış. böylece rehberler kayalara iyice yaklaşıp müşterilerini ikinci büyük tehlike olan buzul çatlaklarından koruyorlarmış. ancak gündüz gözüyle tırmanmayı tercih etmiş olan bizler, şimdi hem taş düşmeleriyle, hem de buzul çatlaklarıyla uğraşmak zorundaydık. taşların çok risk oluşturduğu yerlerde buzul çatlaklarına, buzul çatlaklarının geçit vermediği yerlerde kayalara yaklaşarak, ama çoğunlukla gece geçenlerin izlerini takip ederek tırmanmayı sürdürdük. bir noktada bu güvenli çizgi tamamen ortadan kalktı. hem ciddi buzul çatlaklarının, hem de ciddi taş düşmesi riskinin olduğu, dar bir yere geldik. neyse ki burayı da sorunsuzca geçtik ve bugünün en tehlikeli 20 dakikası da geride kalmış oldu.
3 mevsimlik çadırımız

buradan sonra düşen taşları uzaktan, güvenli bir mesafeden seyrederek ve çok bariz bir patikayı takip ederek tırmanmayı sürdürdük. ancak molaların sayısı artmaya, süreleri uzamaya başladı. çünkü irtifa artık 4000 metreye yaklaşmıştı ve kamp yüküyle artık hızlı ilerleyemiyorduk.

bariz çatlak tehlikesine karşın ipe girmedik ve krampon da takmadık. mümkün olduğu kadar hızlı gitmek istiyorduk ve ipin yaratacağı tartışma ve sürtüşmelere de hiç ihtiyacımız yoktu. bununla birlikte çatlak riski olan yerlerde iki katı dikkatle hareket ediyor ve adımlarımızı atmadan önce mutlaka bir iki baton darbesi ile üstü kapalı çatlak olup olmadığına bakıyorduk. neyse ki ilerleyen saate karşın kar oldukça sertti ve bize güvenli ve hızlı hareket etme olanağı sağlıyordu. bu dakikadan sonra tek endişemiz platoyu bulup bulamayacağımızdı.

dağ evindeyken yukarıda birden çok plato olduğu söylenmişti. kimisi iki diyordu, kimisi üç. ama herkes birden çok plato olduğu konusunda hemfikirdi. bizim ise tek derdimiz bunlardan herhangi birisine ulaşmaktı. kaç tane olduğu önemsizdi, güvenle kamp kurabileceğimiz ilk yere konuşlanacaktık. tırmanışa başlamamızın üzerinden dört saat geçtiğinde düz bir alana ulaştık. karşımızda uzunca bir bayır vardı. yukarıdan zirve yapmış (ya da yapamamış) bir sürü ekip geliyordu. hepsi ile ayrı ayrı selamlaşıp tebrik ediyorduk. platoyu sorduğumuzda yukarısını işaret ediyorlardı. ancak biz çok yorulmuştuk ve bulunduğumuz yer de kamp kurmak için çok uygundu. zaten de ayağımızın altındaki kar artık iyice yumuşamaya başlamış ve devam etmek için elverişsiz bir hale gelmişti. daha fazla zorlayıp kendimizi tüketmek istemediğimizden 12.45 sularında kampı kurmaya başladık.

ne yazık ki kış koşullarında yapılacak bu kamp için çok hazırlıklı olduğumuz söylenemezdi. küreğimiz olmadığından çadırımızı zeminin üzerinde biraz gezinerek olduğu kadarıyla kurduk. kar kazığımız olmadığından yerine batonları ve kazmaları kullandık. onlar bile yumuşak karda zor tuttu. olduğu kadar sabitleyip kendimizi çadırın içine atıp dinlenmeye çekildik. aslında birşeyler yememiz ve içmemiz gerektiğini biliyorduk ancak ikimizin de iştahı hiç yoktu. zar zor biraz birşeyler içip yattık. uyumuyorduk ama gözlerimizi de açamıyorduk. kendimizi tüketmemiştik ama kıpırdama isteğimiz de hiç kalmamıştı.

biz bu şekilde dinlenirken yanımıza iki çadır daha geldi: gürültücü gürcü dağcılar ile çek cumhuriyeti'nden sempatik bir çift. çekler önce burasının plato olup olmadığını sordu. onlara olmadığını ve ilerisinin plato olduğunu söyledik. onlar da bayırı tırmanmaya başladılar. aslında bayırı sonuna kadar da tırmanmışlardı ancak geri dönüp kampı bizim yanımıza atmaya karar verdiler (ertesi gün bunun gerekçesini görerek anlayacaktık). 

dağ evine yükselirken kapalı ama yağışsız, beni endişelendiren ama tırmanış için güzel sayılabilecek bir hava vardı. bugün ise aşağıda, stepansminda üzerinde kaynaşan bulutlar beni çok endişelendirmişti ama biz tamamen açık ve güneşli bir havada yürüdük. akşamın ilerleyen saatlerinde rüzgar şiddetlendi. fırtınaya çevirmesinden ve bu düzlükte rüzgarın çadırımızı dövmesinden endişelendiğimiz için akşam saatlerinde çadırımızın ön tarafına gürcülerin küreği ile derme çatma bir kar duvarı yaptık. pek de işe yaramayan duvarımızı tamamlayınca yine dinlenmeye çekildik. ne yazık ki hiçbir şey yiyemiyorduk. boğazımızdan zorla geçirdiğimiz şeyler midemizde bize eziyet ediyordu. bu kadar hızlı yükselince bunun olağan olduğunu bildiğimiz için bolca sıvı alıp yattık. umudumuz sabaha kendimizi toparlamış olarak uyanmaktı.

Hiç yorum yok: