çığ riski içeren patika |
gece meltem 02.20 civarlarında uyanmış. ağzının tadı çok kötü olduğundan yanımızda getirdiğimiz havuçlu cezeryeden
biraz yemiş. üstüne biraz da su içmiş. lakin bunun üzerinden daha bir dakika
bile geçmeden kusmaya başlamış. ben meltem’in öğürmesine uyandım. onun çadırın
kapısından dışarı kustuğunu görünce benim de midem ciddi bir biçimde bulanmaya
başladı. ama tüm o bulantıya karşın dayanmayı başardım ve on dakika içinde
ikimiz de sakinleyip yine uyumaya devam ettik. en azından biraz olsun uyuyabiliyorduk.
akşamdan kalkış saatini 04.00 – 04.30 olarak belirlemiştik. böylece
05.00 – 05.30 gibi yola düşmeyi umuyorduk. kesin bir saat belirlememiş
olmamızın bir nedeni gecenin zor geçeceğini biliyor olmamızdı. diğer nedeni ise
aşağıdan gelen grupların kaçta çadırımızın yanına ulaşacağını kestiremiyor olmamızdı. aklım sıra aşağıdan gelen gruplar yanımızdan geçerken yola
çıkmak suretiyle zirveye kadar kaybolmadan gitmemizi sağlayacaktım.
kampımızdaki diğer çadırlar da bu planı beğendi.
meltem boyuna çıkmak üzere |
sabah 04.30’da tüm kamp uyandı. meltem de uyandı ama durumu oldukça
kötüydü. uyanır uyanmaz öğürmeye başladı. onun öğürmesi ve boş mide ile kusmaya
çalışması benim de kendimi daha kötü hissetmeme neden oluyordu. buna karşın
meltem’le birlikte tırmandığımız onca yıl, bana meltem’in kusarak aklimatize
olduğunu öğretmişti. sabah çok erken saatlerde yürümeye başladığımız birçok
tırmanışta meltem kusmuştur. ama başka birisinin kesin geri döneceği böyle bir
durum içerisinde bile meltem tırmanışa devam etmekte bir an bile tereddüt
etmemiştir. yine böyle olacağına emindim. lakin ben de öğürmeye başlayınca
kendi aramızda konuştuk ve kendimizi biraz daha iyi hissedinceye kadar beklemeye
karar verdik.
zirve kütlesi |
saat 05.15 sıralarında dağ evinden zirveye hareket etmiş ilk ekipler
yanımızdan geçmeye başladı. bundan yaklaşık 15 dakika sonra da kampımızdaki
diğer iki çadırdakiler tırmanışa başladı. onların tırmanışa
başladığı saatlerde meltem kalktı ve “beklemek yararsız, daha iyi olmayacağız.
bari zirveyi deneyelim, olmazsa çadırı toplar, aşağı ineriz” dedi. güneş karşıdan
doğmak üzereydi. yanımızdaki tüm suyu tırmanış çantalarımıza koyduk ve birer salatalık yiyip saat 06.15’te zirveye doğru yola düştük. diğer
çadırlardaki dağcılar 45 dakikadır yoldalardı ve daha ancak karşımızdaki karla
kaplı bayırı tırmanmışlardı. arkamızdan da başka ekipler geliyordu.
gökyüzü açıktı, tek bir bulut bile yoktu. hava tırmanış için çok
elverişliydi. çadırdan çıkarken kramponlarımızı bağlamış, emniyet kemerlerini
takmıştık. çünkü tırmanışın bundan sonraki bölümlerinde göreceli olarak daha
dik yerlerden geçecektik. kar gece boyunca iyice sertleşmişti. önümüzden giden
dağcıların oluşturmuş olduğu kar patikasından yükseldik. henüz ipe girmeyi
gerektirecek belirgin bir tehlike yoktu, bu yüzden ipimizi çantada taşıyarak tırmanmayı
sürdürdük. ancak bizim dışımızdaki bütün ekiplerin ipe girdiğinin de
farkındaydık.
saat 10.45 - zirvedeyiz |
kampımızın karşısındaki bayırı çıktığımız zaman asıl platoyu gördük.
gerçekten gözden kaçacak gibi değilmiş. bizim takip ettiğimiz patika platonun
içinden gitmiyor, zirve tarafında bulunan yamacı keserek yükseliyordu. çığ konusundaki
bilgilerim bana, yaklaşık 25-30 derece eğimli bu yamacın yüksek çığ tehlikesi
içerdiğini söylüyordu ve bu durum beni oldukça endişelendiriyordu. üstüne
üstlük de dağcı patikası kar tabakalarını kesmişti. buna karşın sert karın tutunacağını
ummak zorundaydık, zira patikayı bırakıp risksiz diye platonun içinden gitmemiz imkansızdı. daha alçak bir irtifada olsak hızlı ilerleyerek riski
azaltmaya çalışırdık, ancak bunu yapmamız da mümkün olmuyordu. hatta bu
bölümdeki en yavaş ekip bizdik. hem yavaş ilerliyor, hem de sık sık durup
dinleniyorduk.
zirveden boyuna inmiş dağcılar |
tırmanışa başladığımız kiliseden platoda kamp attığımız noktaya kadar hemen
hemen her bir saatlik yürüyüşte yaklaşık olarak 300 metre kadar yükselmiştik. bu hızı koruyabilsek bile saatimdeki altimetreye göre bulunduğumuz yerden zirveye en az beş saatlik yolumuz
olmalıydı ve bu hesaplama beni bugün zirve yapma konusunda umutsuzluğa
sürüklüyordu.
neredeyse iki gündür hiçbir şey yememiş bir halde, dura kalka, zirveye
doğru umutsuzca adımlar atarken zirveyi yapmış, geri dönen ilk ekip yanımıza geldi ve
selamlaştık. zirveden gelen bu ikili, bizimle aynı yere kamp atan, sempatik çek
ekibinin arkadaşlarıymış. zirveye ne kadarlık yolumuz kaldığını sorduk, “en çok
iki saatte varırsınız” yanıtını verdiler. bu süre bana inandırıcı gelmemişti,
saatimdeki altimetreden yüksekliği gösterdim ve kendimizi kötü hissettiğimiz
için yavaş tırmandığımızdan bahisle kesin daha uzun süreceğini söyledim. bize
saatin yüksekliği yanlış gösterdiğini ve birazdan zirve kütlesini göreceğimizi
söylediler. meltem’le birbirimize inanamaz gözlerle baktık, söyledikleri
doğruysa bugün zirve yapabilirdik.
platodaki kampa dönüş |
çekler’le vedalaştıktan sonra yaptığım hesaplamaları kafamda evirip
çevirmeye başladım. dağ evinden yola çıkan ekipler zirveyi yaklaşık 8 ilâ 10
saat arasında bir sürede yapıyorlardı. okuduğumuz tüm raporlar bu yöndeydi
(çekler ise yaklaşık altı buçuk saatte zirve yaptıklarını söylüyorlardı). biz
önceki gün yaklaşık 4 saat yürümüş ve kamp atmıştık. o halde kamptan zirveye kadar
daha 4 ilâ 6 saatlik bir yolumuz olmalıydı. platodan çıkmaya başlayan ekipler
de yaklaşık 4 saatte zirve yaptıklarını söylemişlerdi ama biz platoda değil
yaklaşık bir saatlik yürüyüş mesafesi kadar aşağısında kamp atmıştık. bir de
kendimizi kötü hissettiğimizden yavaş tırmanıyorduk yani yaklaşık 5 ilâ 6
saatlik bir sürede kamptan zirveye varmalıydık. buna karşılık bize verilen
bilgiye göre, yavaş tırmanıyor olmamıza karşın kamptan zirveye en çok 4 saatte ulaşmış
olacaktık. ya düşündüğümüzden daha iyi tırmanıyorduk, ya da bir hesaplama
hatası yapıyorduk?!
öyle ya da böyle çekler’den aldığımız bilgi ikimizin de moralini ve
motivasyonunu çok yükseltmişti. hatta çok abartmış olmayayım ama güler yüzlü ve
sıcak kanlı çek ekibi ile karşılaşmamız zirve gününün dönüm noktası oldu
diyebilirim. bu noktadan sonra kendimizi bulduk. hızımız arttı, molalarımız
azaldı. diğer ekipler yine de bizden hızlı tırmanıyor, yanımızdan geçip
gidiyorlardı. ama biz de tempomuzu onları gözden kaybetmeyeceğimiz bir seviyeye
yükseltmiştik.
...ve en sonunda adım adım yükselerek zirve kütlesinin alt tarafındaki
boyuna ulaştık. çekler’in tahmini tutmuş; buraya ulaşmamız kamptan yaklaşık 4
saat, onlarla karşılaşmamızdan sonra da yaklaşık 1 saat 45 dakika kadar
sürmüştü. artık zirveyi yapabileceğimizi biliyorduk. burada yaklaşık 15 dakika
kadar dinlendikten sonra çantalarımızı bırakıp bu tırmanışta ilk defa ipe
girdik. önde ben, arkada meltem zigzaglar çizerek, tüm tırmanışın en dik
bölümünü adımlamaya başladık. her adımımı çok dikkatli atıyordum çünkü bu dik
etapta kayarsam meltem’i de birlikte sürükleyeceğimi çok iyi biliyordum. yine
de altımızda kayaların olduğu yerleri hariç tutarsak, dik olmasına karşın
burası bile göreceli olarak güvenli idi. zira hava iyice ısınmış olmasına
karşın kar çok yumuşamamıştı. koşullar tırmanış için çok elverişliydi.
yavaş yavaş, büyük bir dikkatle son metreleri de tırmandık ve saat
10.45’te biz de zirveye ulaşmayı başardık. günün zirve yapan son ekibi olmuştuk.
diğer ekipler inişe geçmişlerdi bile.
zirveye ulaştığımızda içimde, yarım kalmış önemli bir işimi tamamlamışım
gibi bir his vardı. üstüne üstlük bu tırmanışı baştan sona kendim planlamış,
tırmanışın teknik sorumluluğunu ve rehberliğini de kendim yapmıştım. aylar
süren hazırlıkların, harcanmış onca emek ve paranın boşa gitmemiş olmasına çok
seviniyordum. balayımızda yapmayı düşlediğimiz bir şeyi sonradan da olsa
tamamlamış olmak çok iyi hissettirmişti.
başarımızı 3 – 5 dakika karların üzerinde yatarak kutladık. zaten ayağa
kalkacak halim de kalmamıştı. meltem bile benden daha iyi durumdaydı. zar zor
birkaç fotoğraf aldım, kısa bir video çektim. zirve defterini arayacak kadar bile
gücüm ve hevesim kalmamıştı. tek düşündüğüm zirve kütlesinden salimen inmekti.
çünkü iniş de kolay olmayacaktı.
2006 senesinin temmuz ayında erciyes kuzey klasikten iniş yaparken
dikkatsizlik yüzünden bayır aşağı yaklaşık 200 metre kadar kaymış; bildiğim tüm
kazma tekniklerini kullanmama karşın karın yumuşak olması yüzünden durmayı
başaramamıştım. kazma ile durma tekniklerine güvenimin kaybolmasına neden olan
bu düşüşü ciddi yaralar almadan atlatmış olmama karşın iniş sırasında çok
dikkatli olmam gerektiğine dair önemli bir ders çıkarmıştım. işte bu ders bana burada
yardımcı olacaktı. düşmemeliydim. büyük bir dikkatle, adım adım ve geniş
zigzaglar çizerek, ip birliğinde inişe geçtik. zirvenin altındaki boyunda dağ
evindeki oda arkadaşlarımız georg ile mike bizim tehlikeli bölümü geçmemizi
bekliyorlardı. raporlar inişte emniyet almak gerekebileceğini söylüyor olmasına
karşın biz sabit emniyet almadan, özenle izler açarak, adım adım indik. bununla
birlikte kayaların üzerinde bırakılmış perlon ve sikkeler de görmedik değil.
sonunda çantalarımıza ulaştık ve ipten çıkıp ipi çantaya kaldırdık. yine
bir 10 dakika kadar dinlenip inişe geçtik. georg ve mike dahil tüm ekipler artık
gözden kaybolmuştu.
müthiş bir sıcak altında yavaş yavaş indik. güneş çanak biçimdeki
platonun her tarafından yansıyor ve bizi yakıyordu. iyice kremlenmiş olmamıza
karşın kavruluyorduk. önceki gün güneş gözlüğü takmamış dağcıların kar körü
olduklarına tanık olmuştuk. aynı şeyin bize olması durumumuzu çok
zorlaştırırdı. zaten neredeyse iki gündür salatalık hariç birşey yemediğimizden
iyice güçten düşmüştük. kar da artık iyice yumuşamıştı ve kramponların altında
toplanıyordu.
bunları düşüne düşüne, yavaş bir tempo ile yaklaşık iki saatte yeniden
çadırımıza ulaştık. kampta tek bizim çadırımız kalmıştı. hava aşağılarda
bozmuştu ve stepansminda tarafından ciddi miktarda bulut yavaş yavaş yukarı
doğru geliyordu. karın yumuşamış olması ve batonları da tırmanış için yanımıza
almış olmamız nedeniyle çadırımız neredeyse tamamen sökülmüştü. neyse ki henüz
rüzgar yoktu, bu sayede çadırımız içindeki malzemelerle birlikte uçup
gitmemişti. bayırı indikten sonraki son metrelerde kara bacak boyu bata çıka
epey yoruldum ve son metreleri neredeyse sürünerek geçtim. tüm yorgunluğuna
karşın meltem, son bir gayretle benden 10 dakika önce çadıra varıp dinlenmeye
çekildi. ben de varır varmaz aynısını yaptım. çadıra vardığımda saat 12.45
olmuştu ve çadırın içinde öğlen sıcağı vardı.
meltem zirvede |
platoda kamp atmış olmanın belki de en iyi yanı, zirve dönüşü dağ evine
kadar inmek zorunda olmamamızdı. istersek bir gece daha burada kalıp
dinlenebilir ve ertesi gün dağ evine inebilirdik. çadıra vardığımızda bu konuyu
konuştuk, benim kampı toplayıp aşağı inecek gücüm yoktu. dinlenmeye karar
verdik ve öğlen sıcağı nedeniyle çadırın kapısını sonuna kadar açıp üç saat
kadar bölük pörçük uyuduk. açıkta kaldığı için güneşten yanmış yerlerimiz sızım
sızım sızlıyordu ve gerilmeye başlamıştı.
kendimi biraz olsun toparlayınca çadırı sabitlemek için dışarı çıktım. hava
tamamen kapamıştı ve sağda solda şimşekler çakıyordu. çadırın bütün kazıkları
atmıştı. o anda çadırı toplamak, sabitlemekten daha kolay göründü gözüme. fırtınalı
bir havada, aç bir biçimde, bir gece daha rüzgara son derece açık bu platoda
kalmak istemiyordum. meltem, zaten çadıra ilk geldiğimiz andan beri aşağıya inmeyi
istiyordu. bu koşullar altında çadırı ve çantalarımızı toplayıp saat 16.45’te
aşağı, dağ evine doğru inmeye başladık.
benim zirvedeki halim |
zirveye giderken kayalara yakın bir yolu izleyen patika dönüşte
çatlaklar arasından güvenli bir hattı takip ediyordu. aksi olsa öğlen güneşiyle
gevşemiş olan kayalar ciddi risk oluştururdu. buna karşılık biz görece
şanslıydık. çünkü hava tamamen kapalıydı ve serindi. taşlar yine düşüyordu ama büyük
bir risk oluşturmuyorlardı. inişte krampon takmadık ve ipe de girmedik, bu
yüzden iki katı dikkatle hareket ediyor, yorulunca mola veriyorduk.
sonunda tehlikeli yerleri geçip önce haçlara sonra da saat 19.30
sıralarında dağ evine ulaştık. zirveden dönen sloven bir dağcının ranzasının
üst katına yerleşip mutfağa geçtik. yeniden dağ evine kadar inmiş olmanın iştahımı
yerine getireceğini ummuştum ama pek öyle olmadı. birer tane daha salatalık yiyip
bolca sıvı aldıktan sonra sızıp kaldık.
zirve videosu:
iniş sırasında kaya düşen yerlerde çekilmiş bir video:
zirve videosu:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder