11 Kasım 2008 Salı

paris’in en yüksek yerinden bakış: sacre coeur

"füniküler" sözcüğü sanıyorum türkçe'de kullanılan en tuhaf sözcüktür. ne zaman taksim-kabataş arasında yer altında, eğik düzlemde giden metro hattı inşa edildi, o zaman bu garip sözcük yaşamımızın bir parçası oldu. teşekkürler, istanbul'un muhafazakar belediye başkanı kadir topbaş!

bir kere "füniküler" sözcüğünü söylemek çok zor. varsayalım ki dilimiz döndü söyledik, karşımızdakinin –özellikle de istanbullu değilse- anlaması çok zor.

paris'te sacre coeur'a çıkan bir tane "funiculaire" olduğunu gördüğümde kafamda sürüp giden sözcüğün kökenine ilişkin tartışma sona erdi. ama neden türkçe'ye bu sözcüğün sokulduğuna ilişkin tartışma kafamda sürüp gidiyor. istanbul'da eğik düzlemde ilerleyen, tarihi bir metro zaten vardı: "tünel". buna da "taksim tüneli" diyebilirdik... bu fransız özentisi muhafazakarlar (!) ne demeye bu sözcüğü kullanıma soktular anlamıyorum. kızdım yine.

'islamlık kolaylıklar dini' diye boşuna demiyorlar. bakın bizim camilere, hep en kolay ulaşılabilecek yerlere kuruluyor. oysa kiliseler öyle mi? ilk çağlardan beri hep en ulaşılamaz yerlere kurulmuş kiliseler. acaba hristiyanlığın ilk zamanlarında isa'ya inananların ağır saldırı altında kalmış ve saklanmış olmasının bunda bir etkisi var mı?

bildiğim bir şey varsa o da rahiplerin cinsel ilişkiye girmeme konusunda ettikleri yemini tutabilmeleri, kesinlikle fransız kadınlarından uzak bir yaşam sürmelerine bağlıdır. düşünsenize tam tanrıyı ve öğretisini düşünerek ibadet ederken önünüzden tüm çekiciliği ile bir fransız kadını geçiyor. ortada ne ibadet kalır, ne yemin. bu konuda victor hugo'nun yazdığı "notre dame'ın kamburu" (ya da tam çevirisiyle "paris'in notre dame'ı") kitabını sizlere delil olarak sunmak istiyorum. notre dame katedrali şehrin ortasındadır ve başrahip bir çingeneye aşıktır. oysa sacre coeur bazilikası'nın rahiplerinin adı tarihte herhangi bir söylentiye karışmış mıdır? hayır. niye? çünkü bazilika paris'teki tek tepenin üzerindedir.

bu yüzden de basilica de sacre coeur'e bir funiculaire ile çıkılıyor. ama akılsız başın cezasını ayaklar çekiyor işte. doğru düzgün araştırma yapmadığımız için biz giderken orada bir funiculaire olduğunu bilmiyorduk, ne yazık ki. el yordamıyla gezmeye kendimizi adamış insanlar olduğumuzdan bütün gün yürüyüp yorulmuş bedenimizi bir de bazilikanın bulunduğu tepeye tırmandırdık. oraya varıp da teleferik dikliğindeki funiculaire'i görünce ne kadar şaşırdığımızı ve hayıflandığımızı artık siz düşünün.

ancak yürümek bize sacre coeur'ün orada bulunan sanatçılar sokağını gezme ve eserleri kısa da olsa inceleme fırsatı verdi. bir dönem salvador dali de burada yaşamış ve yaşadığı ev şu anda müze olarak gezilebiliyor.

sacre coeur bazilikası'nın mimarisi notre dame katedrali'nin mimarisinden çok farklı. yine yüksek bir yapı ve gotik etkiler var ancak notre dame'ın tersine yumuşak, yuvarlak hatlar dış görünümde ağır basıyor. biraz amerikan başkanlık konutu beyaz saray'a benziyor. bazilika sözcüğü ise kilisenin mimari biçimini anlatan bir sözcük. bir zamanlar bergama'da roma imparatoru hadrianus tarafından milattan sonra ikinci yüzyılda yapılmış bazilika'yı gezmiştim. o yıkık bazilikanın görkemi ve etkileyiciliği sacre coeur bazilikasında da hissediliyor biraz.

ama paris manzarası olmasa sacre coeur bazilikası'nın bu kadar çok turist çeken bir yer olacağından emin değilim ben. bazilikanın bulunduğu tepe beşiktaş'ın "beleş tepe"si ile benzeşiyor biraz. eiffel kulesi'ne çıkmayan ya da çıkamayan insanlara ücretsiz paris manzarası sunuyor. bu manzaradan etkilenmeye gelen sanatçılar da burasını paris'in görülesi yerlerinden birisi yapıyor.

funiculaireden indiğinizde herkesin dilinden düşüremediği, paris'in simgelerinden olmuş "moulin rouge" tavernasına yürüyüş mesafesinde oluyorsunuz. o sokaklarda biraz istanbul eminönü ya da izmir kemeraltı havası sezilebiliyor. bu havayı biraz koklamak ve tavernanın önündeki yel değirmeninin altında fotoğraf çektirmek isterseniz yürüyün derim. ama içeri girmeyecek olduktan sonra önünde fotoğraf çektirmek niye?


Hiç yorum yok: