3 Kasım 2008 Pazartesi

kol gücüyle boğaz turu

kasım ayı gelmiş olmasına karşın istanbul'da hava yaz gibi. pastırma yazını değerlendirmek için cumartesi günü denize inmeye karar verdik. türlü aksilik ve zamansızlık nedeniyle eylül ortasından beri kürek çekmemiştim.

öte yandan motosiklete de en son iki ay önce binmiştim. epey sabırsızca cumartesi sabah erkenden kalkıp hazırlandım. deniz malzemelerini çantaya koyup motosiklet korumalarını üzerime giydikten sonra kavacık üzerinden paşabahçe'ye yollandım.


bodeka kayıkhanesinde buluştuk. deniz pürüzsüzdü. hava, rüzgar esmesini isteyeceğimiz kadar sıcaktı. bir kasım gününde yanacağım aklıma gelmediğinden yanıma şapka, güneş kremi gibi koruyucular almamıştım. ama akşam olana kadar öyle bir yandım ki hayretler içinde kaldım. işi bilenler sonbaharda deniz kayağı yapmanın yazın yapmaktan daha güzel olduğunu söylerlerdi ama onların bile bu havaya şaşırdıklarına eminim. denizde hiç dalga yoktu.

kısacık deniz kayağı kariyerimde hep paşabahçe'den karadeniz'e doğru kürek çekmiştim. anadolu kavağı, keçilik koyu ve poyraz'a gitmişliğim vardı. bu sefer rota marmara denizi'ne doğru çizildi. kayaklar hazırlandı, denize çıkıldı. bu yaz, zaman bulup da boğaz turu yapamadım. işte benim köprünün altından geçme fırsatım!

ilk günlerde deniz kayağının fazla dengesiz olduğunu düşünüyordum. çünkü eğitim alırken kullandığım kayak alabora olmuştu. inanın bana suda başaşağı durmak son derece keyifsiz oluyor. bu deneyim nedeniyle ilk denize çıkışlarımda hiç rahat değildim. ama bu sefer sanıyorum ilk kez denize çok rahat çıktım. buna karşın hala teknenin üzerindeyken fotoğraf çekecek kadar rahat değilim. denizdeyken yalnız denizle ilgileniyorum, fotoğraf makinemi ıslatma olasılığını göze alamıyorum.

karadeniz'e doğru seyrederken, bana göre, en tehlikeli durum motorlu deniz taşıtlarının yanımızdan geçerken deniz kayağını devirebilecek boyutta dalgalar yaratmasıydı. özellikle dev tankerlerin yarattığı dalga on dakika sonra ulaştığından tetikte olmakta yarar var. ama dev tanker dalgalarından daha kötüsü de var: yanınızdan hızla geçen sürat teknelerinin oluşturduğu dalgalar. bir de el sallamak için iyice yaklaşıyorlar tehlike katmerleniyor.

üsküdar'a seyrederken bu motorlu tekne tehlikesine bir de olta balıkçılarının gönderdiği kurşunlar eklendi. sıra sıra dizilen olta balıkçılarının fırlattığı kurşun ağırlıklar kaç sefer kayağımın sağına soluna düştü. kayağa çarpması sertleştirilmiş plastiğe büyük olasılıkla bir zarar vermeyecektir ama bana çarpmasının korkunç bir zarar vereceğine eminim. çünkü iğneyi elli metre uzağa fırlatabilmek için bir hayli büyük ağırlıklar kullanıyorlar. bir ara ortam savaş filmi sahnesi gibiydi: kayağın sağına soluna sürekli kurşun ağırlıklar "cup, cup!" diye düşüyordu. tehlike nedeniyle boğazın ortasına doğru daha da açılmak zorunda kaldık.

seyir sırasında denizde başka bir grup kürekçi ile karşılaştık. kendilerine "team tuareg turk" diyen bu macera yarışı takımı yurt dışında katılacakları yarış için hazırlık yapıyordu ve bizim gittiğimiz yönün tersine, karadeniz'e doğru kürek çektiler. selamlaşıp yolumuza devam ettik.

köprünün altından geçmenin neye benzediğini tamamen unutmuşum. kürek çekerek geçtiğimden midir nedir, köprü bana daha bir görkemli, daha bir büyüleyici göründü. önce köprünün altından sonra kuleli askeri lisesi'nin yanından geçtik. en son beylerbeyi balıkçı barınağına yakın bir yerde bir konağın önünde durduk. akıntıyla sürüklenmemek için bir şamandıraya tutunarak öğlen yemeğini kayakların içinde yedikten sonra dönüşe geçtik. öğlen yemeğini de kayakların içinde yiyince ilk kez bir etkinliğin başından sonuna kadar kayaktan hiç inmemiş oldum. inerken bacaklarımdaki ağrıyı tahmin edersiniz.

cumhuriyet bayramı tatilini yatakta hasta olarak geçirmiştim. kendimi daha yeni toparlıyordum. o yüzden dönüşte akıntıya karşı kürek çekmek, dalgalarla uğraşmak, kurşunlardan sakınmaya çalışmak beni epey yordu. kayıkhaneye varana kadar hastalık bitkinliğini henüz tam atamamış bedenimin tüm enerjisini sonuna kadar kullandım. sabah kürek çekmek için sabırsızlanan ben şimdi eve dönüp dinlenmek için sabırsızlanıyordum. ekipmanı yıkayıp soğuk suyla duş aldım. motosiklet korumalarımı hızlıca kuşanıp geldiğim yolda keyifli bir sürüşle eve döndüm...

(bu hafta sonu yanımda fotoğraf makinesi ne yazık ki yoktu. bu fotoğraflar paşabahçe keçilik arasında kürek çektiğimiz başka bir etkinlikten alınmıştır. o etkinliği yazmak kısmet olmamıştı. bari fotoğraflarını kullanayım dedim.)

1 yorum:

boğaz gezileri dedi ki...

Yazının başlığından da anlaşıldığı gibi herkesin yapabileceği gibi bir boğaz turu değil, güçlü kollara ve cesur bir yüreğe sahip olmak lazım :) Yazarı her açıdan takdir etmek lazım.. Emeğine sağlık!