8 Ekim 2008 Çarşamba

bir malzeme dağcısının 'au vieux campeur' paris serüveni

üniversite yıllarımda, tüm gençler gibi benim de eğlenceli uğraşılarımdan para kazanma düşlerim vardı. bu dürtüyle dönemin tanınmış dağcılık mağazalarından birisinde çalışmaya başladım. bir yandan da dağ ve trekking rehberliği (ya da rehber yardımcılığı) filan ile okul harçlığımı çıkarmaya çalışıyordum. ama okula pek uğradığım yoktu aslında. işin asıl ilginç yanı dağcılıkla uğraştığım da pek söylenemezdi. cumartesi dahil tüm hafta mağazada satış yapmaya uğraşıyor, pazar günü de çağırılmışsam trekking turlarında rehberlik yapıyor ya da dinleniyordum.

tezgahtar olarak çalıştığım dönemde bir-iki dağ rehberliği işi dışında hiç tırmanmadım. işte dağcılıkla iç içe ama dağlardan uzakta yaşadığım bu dönemde bir kavramla tanıştım:
"malzeme dağcılığı"
. hatırı sayılır paralara dağ malzemesi satın alan ama hatırı sayılır hiçbir dağda boy göstermeyenlere yapılan bu yakıştırma benim o dönemdeki durumumu tam olarak anlatıyordu. kazandığım üç-beş kuruşla mağazada satılan ürünlerden alıyor, bir gün bunları dağlarda kullanmayı düşleyip duruyordum. anlayacağınız ben yenilerde tatlı su dağcısı olmadım. kendimi bildim bileli, bir tatlı su dağcılığı vardır doğamda. arada bir iki zirve yapar, sonra uzunca bir süre zirve düşleri kurarım.

iyi bir malzeme dağcısının en önemli özelliği aynı zamanda iyi bir katalog dağcısı olmasıdır. yalnızca yurdumuzdaki mağazalarda değil, yurt dışındaki mağazalarda da ne satıldığını, bedelinin ne olduğunu ve yurda en az masrafla nasıl sokulabileceğini de bilmelidir iyi bir malzeme dağcısı. en yeni malzemeyi, en az giderle yurda sokmuş olmak malzeme dağcıları arasında önemli bir büyüklenme nedenidir.

yurt dışına çıktığımda gittiğim yerdeki mağazaları gezmek, ucuzluktaki ürünlerden almak bende de adetten oldu. malzeme dağcılığında şanımız yürüsün hesabı... böylece malzeme dağcılığı konusunda kıdem yapmaya başladım.

işte bendeniz o yıllardan beri fransa'da "au vieux campeur" adında bir mağaza olduğunu duyardım. bu mağazanın en dikkat çekici özelliği geniş ürün yelpazesiydi. yok yok yani, öyle birşey. ürün kataloğunu görseniz ansiklopedi mübarek.

bu sene bayramlar açısından şanslıyız ya, geniş tatilde yolumuz paris'e düştü. ilk gidişim. ilk kez au vieux campeur'a gitmek için bir fırsat doğdu, hemen web sayfasına yöneldim. o ne?! tamamı fransızca sayfanın, ingilizcesi yok. üzüntü ve muz kabuğu... malzemeler hakkında anlatılanları hiç anlamıyoruz. ama hanım da ne zamandır yeni bir dağ botu istiyor, mecbur gideceğiz mağazaya. internetten adresi alıp düşüyoruz yola.

paris'in turistik yerlerini gezmeye başlamadan koşuyoruz mağazaya. önce "quartier latin" (latin köşesi) diye bir yeri bulmamız gerekiyor. ben sanıyorum şehrin dışında bir gecekondu mahallesi bahsedilen yer, hani latinler falan var ya, o sebeple şe' ettiydim. yok valla, quartier latin dedikleri yer notre dam kilisesi'nin bir sokak ötesiymiş. metro'ya atlayıp notre dam durağına yöneldik, yer yüzüne çıkınca ilk gördüğümüz polise adresi gösterip yol sorduk:

- telaffuz et bakayım, nasıl söyleniyor?

- o vio kampör?

- olmadı. beğenmedim. (benim hanıma dönerek) sen söyle bakayım.

- (ne yapsın, mecbur beni taklit ederek) o vio kampör?

- yok seninkisi de olmadı. 'o viö kampöğğğ' olacak. "r" genizden gelecek. sizin yaptığınız gibi değil.

- bu yararlı bilgi için çok sağolun. mağaza ne tarafta?

- sağda. oraya doğru yürüyün, görmemeniz olanaksız. ehe ehe...

- ehe ehe, sağolun, çok yardımcı oldunuz... (yalandan gülüyorum ha, hiç sevmem böyle ukala tavırları aslında)

gösterdiği yöne doğru söylene söylene yürüdük hanımla. sorbonne üniversitesinin yanından geçtikten sonra turuncu harflerle yazılmış "au vieux campeur" yazısını bulduk. kapıdan içeri girince ayrı bir şaşkınlık yaşadım çünkü hiç hayal ettiğim gibi bir yer değil, küçücük. ben bekliyorum ki alışveriş merkezlerindeki boyner mağazaları gibi çok katlı ve her yerden malzemeler fışkıran bir mağaza olacak. tam aksine, aynı model ayakkabının yan yana dizilmesiyle rafları doldurulmuş, küçücük bir dükkan. mağaza bile değil. çeşitlilik desen yerlerde sürünüyor. neyse morali bozmuyoruz tezgahtara istediğimiz dağ botunu anlatıyoruz:

- saint germain caddesi'ndeki mağazaya gitmeniz gerekiyor. diye yanıtlıyor fransız aksanı bol ingilizcesiyle

- o nerede?

- iki sokak yukarıya gidip sağa dön. aradığınız ayakkabılar ikinci katta.

meğersem 'au vieux campeur' quartier latin denen yöreye yayılmış yirmi altı ayrı dükkandan oluşan bir bütünmüş. her dükkan ayrı bir konuya odaklanmış. birisine giriyorsun yalnızca ayakkabı görüyorsun, bir başkasına giriyorsun yalnızca giysi ya da yalnızca dalış malzemeleri.

neyse ki bunca çabamıza değdi. altmış euro'ya tam istediğimiz gibi bir dağ botu bulduk. botlar için iki yüz altmış euro'yu bile gözden çıkartmış olduğumuzdan ve biraz da malzeme dağcısı olmak bunu gerektirdiği için, ufak tefek başkaca malzemeler alarak elimizde kalan iki yüz euro'yu da "au vieux campeur'ün hakkıydı zaten" diyerek çeşitli dükkanlarda harcadık. böylece tek sırt çantası ile gittiğimiz paris'ten artı bir bavulla döndük. ama malzeme dağcılığı konusunda tanınmış bir zirveyi tırmanmanın mutluluğu buna değer.

(ilk resim notre dam katedrali, ikinci resim sorbonne üniversitesinin girişi)

1 yorum:

seyabb dedi ki...

Görüntülerde yazılarda çok güzel.Farklı şehirlere ülkelere gitmek çok güzel bir duygu olsa gerek.Bizde yaklaşık 10 yıldır farklı şehirleri geziyoruz ama yurtdışı olsa herhalde tercihim Aşk çeşmesi olurdu.Eşinizle sağlıklı mutlu bir ömür diliyorum