14 Ekim 2008 Salı

bir tatlı su gezgininin leiden karnavalı sonrası düşündükleri-2

(yazıyı bitirdiğimi düşünüp yayımlamıştım. ama düşündükçe konuyla bağlantılı birşey daha geldi aklıma, hızımı alamadım. kusura kalmayın...)

geçenlerde annem de türk insanının pis olmasından dem vurmuştu:

- eskiden böyle değildi. bir devlet büyüğünün geleceği duyurulduğunda herkes çıkar kapısının önünü temizler, bütün şehir pırıl pırıl olurdu. şimdi herkes çöpleri yerlere atıyor.

güzel annem benim, işte büyük şehirde yaşamak tam olarak böyle birşey. artık şehri sahiplenemiyorsun. bırak şehri, sokağı bile, hatta yaşadığın apartmanı bile benimseyemiyorsun. apartman komşularını bile tanıyamıyorsun. bu kadar yabancılaştığın birşeyi de koruma gereksinimi duymuyorsun, doğal olarak. hangi arkadaşının evine misafir olarak gittin de en ufak bir pislik gördün, güzel annem?

ama ilginç olan şu: annemin söylediği belediye, sokakların temizliğini sağlamak için çalışması, vatandaşa hizmet götürmesi gerekirken, vatandaştan yardım istiyor. "sokakları ben temizleyemiyorum. ama temiz de olmalı, çünkü bir devlet büyüğü gelecek. eee ne yapalım? hadi siz temizleyiverin." yüce türk ulusu, devletine itaatkar ve şehrine sevgi dolu olduğu için bunu gönüllü olarak yapıyor.

amsterdam'da evlerin dış duvarlarının temizliğini ve kimi zaman boyamasını bile belediye yapıyormuş. buyurun buradan yakın...

(resimler amstel nehri kıyısında yaptığımız bir bisiklet gezisinde çekildi. pazar sabahı amstelveen'den amsterdam'a doğru pedal basıyoruz.)

Hiç yorum yok: